MACERA DOLU AMERİKAAA..
En uzun yurtdışı tatilim ve ilk Amerika seyahatimi tüm detayları
ve püf noktalarıyla sizlerle uzunca paylaşacağım. Amacım yeni
gezginlerin sıkıntı çekmeden bir Amerika tatili geçirmesidir.
Kalem ve kağıdınız elinizde olsun, faydalı notlar bulacağınıza
eminim.
Sevgilimle New York mu, California mı olsun diye kara kara düşünüp
duruyorduk, internet bu iki eyaletin karşılaştırmalarıyla
doluydu. Herkes New York'u İstanbul'a, California'yı Antalya'ya
benzetiyordu. Kendisi yıllar önce California'ya üç kez gidip
gelmiş ve üç ay da yaşamıştı. New York'ta ise sadece birkaç
günlüğüne durmuş. Birer İstanbullu olarak tekrar İstanbul'a
benzer bir şehre gitmenin şimdilik ne anlamı var dedik,
koşuşturmaca, gökdelenler, trafik burada da var. Üstelik nisan
ayında New York'ta kar varken.. Zaten New York uçağı sürekli
var, daha ucuz ve daha kısa sürede gezilecek bir yer. Gönlüm New
York'u istiyordu bir sinemacı olarak.. O görselliği, filmlerin
geçtiği mekanları, kalabalığı görmek istiyordum, işte o anda
sevgilim demez mi, “E zaten New York'ta çekildiği sanılan
filmler California'da çekiliyor.” diye.. Çok haklıydı, aynen
öyleydi, tüm sinema camiası California'da sıcak havada
yayılırken, Spielberg Malibu sahilindeki malikanesinin havuzunda
yüzerken ben New York sokaklarında neden titreyecektim? THY'den
bana hemen 1890 TL'ye gidiş dönüş bir Los Angeles bileti aldık. Bu
arada ikimizin de 10'ar yıllık ABD vizesi vardı, bu anı yaşamak
için önceden almıştık, ve işte yolculuk günü geldi çattı. Büyük boy valizimin içine bir ufak boy valiz daha koydum ama bu sefer
eşyalarımın çoğu dışarıda kaldı, boş valizi elimde taşımak
da istemiyordum, en iyisi oradan almak dedim ve sadece bir valizi 22
gün kalacağımız şekilde doldurdum, önceden daha az gün
kalacaktık yani.. Ama sakın siz böyle yapmayın. Mutlaka boş bir valizle daha gidin, ister elinizde taşıyın, ister içine sığdırın. Ve mutlaka oraya çok az kıyafetle gidin, çok uzun kalacağız çok eşya götürmek şart demeyin, yıkar yıkar giyersiniz, yenisini alırsınız ne olacak, beni dinleyin.
Yanınıza
alınması gereken şart şeyler: Büyük valiz içinde boş bir
büyük valiz, yüksek korumalı güneş kremi, baharlık ince olmayan bir mont
(Yoksa titrersiniz, her akşam giydim, gece manyak soğuyor), iki spor ayakkabı, Gold Bilgisayar'dan tanesi 7-15 TL arası
satılan 8 GB foto hafıza kartından en az 5 tane, çok kalın üst
yerine daha çok tşört ve az fermuarlı üst götürüp bavulu
hafif tutun, 2 kot yeter zaten, güneş gözlüğü, Venice Beach'te yüzmek için mayo ve terlik, havlu, çok ucuza satılan mango ve avakadoları otel odanızda
serin serin soyup yemek için bir bıçak veya çakı, bolca ıslak
mendil, cabrio kiralamayı düşünüyorsanız (Mustang kiralanmazsa
olmaz) mutlaka uçmayan bir şapka, gezi
notları, not defteri ve kalem, laptop veya akıllı telefon,
alışveriş yapmayı düşünüyorsanız hesabınızda minimum
ekstra 10 bin TL, uzağı iyi göremeyenler yanlarına mutlaka
numaralı gözlüklerini alsınlar oralar E-5'e benzemez bir gece San
Francisco'ya giderken soluğu San Diego'da alıverirsiniz yoksa
(bizim gibi), ehliyetiniz (araba kiralanacaksa aman unutmayın ki
orada arabasız yaşanmaz), ağrı kesici, ateş düşürücü, mide
ilaçları, el kremi, Karaköy'de en kaliteli ve en ucuza satılan
çevirici priz (yoksa pc'den cep şarjına hiçbir şey çalışmaz
fiyatları 2 - 8 TL arasında değişiyor, üstelik 8 TL olanında
Japonya ve İngiltere uçları da bulunuyor ( elektronik marketlerde
aynıları 17-28 TL) bir tane ucuz bir tane pahalı alın en az bir
kişiye 2 tane gerekli, 2 tl lik olana pc ucu girmiyor ama diğer
herşey oluyor, alırken ABD'de kullanacağınızı söyleyin ki
yanlışlıkla ABD'den alacağınız elektrikliler için olanı
vermesinler. Ayrıca batarya almanıza da gerek yok, sırf bu çevirici yeter.
Atatürk Havalimanı'ndan THY uçağına bindik ( El bagajınız ve diğer bavullarınız boş, iç içe olsun dönüşte el bagajı hakkı 8 kg, kişi başı ve bavul başına düşen toplam ağırlık 23, toplamda kişi başı 46 kg, tek valizde 30 ve üzeri ağırlık kabul edilmiyor, dönüşte çok dikkatli olmalısınız yoksa 50 dolar katlanarak giden kilo başı ceza var ama size yardımcı oluyorlar) bu uçak diğerlerine göre daha farklıydı, yan yana 3 kısımdan oluşuyordu, biz orta kısımdaydık, feribotu andırıyordu, ama çok büyük ve ferahtı, bu arada THY inanılmaz soğuk klima açıyor en başından ikaz edip sıcağa çevirtin yoksa Alaska'da gibi olursunuz, bizim yolculuk sırasında başını çift battaniyeyle örtmeyen insan evladı kalmamıştı.
dönüşte akıllanmıştık. THY verdiğiniz parayı ABD
yolculuğunda sizi inanılmaz ikramlar sunarak unutturuyor. 12-13,5
saat süren yolculukta iki kez yemek veriliyor, uçakta toplam 16
tuvalet mevcut. Akıllı koltukların ekranlarında film, dizi
izleyebilir, nete bağlanabilir, ekrandan oyun oynayabilir ( rulet,
black jack, barbut, poker, slot dahil), müzik dinleyebilirsiniz.
Tabi tıkınmaktan ve uyumaktan vakit kalırsa (Sakın Godfather gibi
serilere takılıp kalmayın, uykunuzu uçakta almaya bakın ayrıca
Uçakta Dehşet gibi filmlerden de bu uzun seyahat süresince uzak
durun derim yoksa Hasan Şaş gibi korku dolu anlar
geçirebilirsiniz). Koltuk numaranızı çok önceden belirleyin
yoksa 2 kişiyseniz pek güzel yer kalmayabilir, orta sıra favorim.
Yalnız bu seyahatte beni yine koca uçakta zırlak çocuklu Yahudi
aile buldu, hem de tam arkama oturarak, baba boyum kadar Crocks
terliklerini arkadan önüme fırlatır, çocuk 13 saat boyunca
susmadan zırlayıp durur koltuğumu tekmeler, annesi bas bas
kulağımın dibinde bağırır, “Yeter uleeeeeeeen!” diye
Malkoçoğlu gibi aralarına dalmak istersiniz nafile, THY'nin
Fransız şarapları ikramıyla sinirlerinizi yatıştırın derim,
ızgaralar ile de iyi gidiyor. Bu arada THY size ince battaniye,
uyku için göz bandı, çocuk zırlamalarına karşı kulak tıkacı,
diş fırçası ve macunu, dudak bakım kremi, tabanlı yün çorap,
kulaklık, uçak içinde rahatça giyebileceğiniz pofuduk terlikler
veriyor, bu kısım oldukça relax yani.. (Ev terliğini evde
unutanlar bu terlikleri otelde rahatça kullanabilirsiniz). Uçakta
ayrıca size bir form dağıtılacak sakın kaybetmeyin, İngilizce
bir form, çantanızda yiyecek var mı, varsa ABD'ye ne tarz şeyler
sokuyorsunuz, adresiniz, kalacağınız yerin adresi, uçak kodu gibi
şeyler soruluyor hepsini doğru doldurun, asla boş bırakmayın,
havalimanında bunu görevliye teslim edeceksiniz.
LAX Airport
Uçaktan
yarış atı gibi hızlı çıkmalısınız yoksa 2 saat kuyrukta
beklersiniz, LAX küçük bir havalimanı ve yeterince gişe
açılmadığından inanılmaz kuyruklar oluşuyor, sakın yanlış
kuyruğa girmeyin, havalimanı içinde fotoğraf asla çekmeyin yasak
ve sürekli anons yapılıyor, sıra size geldiğinde cins bakışlı
kişiler pasaportunuzu isteyip parmak izlerinizi alacak, gözlüksüz
fotoğrafınızı çekecek, ne için geldiniz, nerede ve ne kadar
kalacaksınız gibi şeyler soracaklar. Bazı kişiler bu anda
reddedilebiliyor. Sonra bagajınızı alıp diğer kontrole
gideceksiniz, çantanızdaki şeyler ve kalacağınız yer tekrar
sorulabilir, rahat olun, sınavı geçeceksiniz! Buradan sola dönün,
artık özgürsünüz.
Araba kiralama
Arabanız
yoksa Los Angeles'te bir
hiçsiniz, evet aynen böyle.. Mesafeler inanılmaz uzak, İstanbul'da
yaşayanlara bu elbette çok basit gelecek. Ayrıca İstanbul trafiği
kadar olmasa
da sabah ve akşam iş çıkışında, cuma ve cumartesileri de biraz
trafik oluyor, artık sineye çekecek veya kesişen başka yollardan
kaçacaksınız. Arabanız yoksa bir günü bir veya en fazla iki
yerde geçirebilirsiniz çünkü yola çıkacaksınız, trafiğe
kalırsanız kötü, zaten başlarda yolları biraz feci
karıştıracaksınız, hergün bilinmeyen yeni yerlere gidince
hergün farklı yeni yollar karışacak, parketme derdi feci, boş
yer arayıp duracaksınuz, en ufak bir kurala uymazsanız feci ceza
yiyeceksiniz veya aracınız çekilmiş olacak, ücretsiz parkyeri
bulmak çok zor. Oysa
arabayla bir günde minimum dört farklı yer gezebilirsiniz. Trafik
kurallarından bazırlarını ayrıca yazacağım yoksa vahiy
gelmedikçe niye ceza yediğinizi bile anlamazsınız.
Araba, bizim
için otel bulmaktan daha zor bir süreçti çünkü yabancı
yorumları okudukça insan sinirden çıldırıyordu, herkes sonradan
kazıklanmıştı, bir ay boyunca düzgün araba şirketini bulmak
için uğraştık. Önce İstanbul'daki ofislerine gidip buradaki
tavırlarını denetledik ve ABD için fiyat, indirim kodu aldık.
Dollar çok öneriliyordu ama en çok kötü yorum yapılan şirketti,
İstanbul şubesindeki elemanlarının tavırları da çok kötüydü,
Amerikan versiyonlarını düşünemezdik. Avis çok pahalıydı.
Uygun fiyata muhteşem hizmet olmalıydı. Ve işre en doğru şirketi
bulduk: National. Bu şirket ayrıca Alamo ile ortak yani ikisi aynı
binada hizmet veriyor ana size kesinlikle National'ı öneriyorum.
ABD'ye gitmeden önce mutlaka istediğiniz arabaya rezervasyon yapın
çünkü yakın tarihte tüm şirketlerde fiyatlar artıyor, 1-2
hafta öncesinde en geç rezervasyon yapın. Rezervasyon kodlarını
mailden silmeyin ve yanınızda bir yere not edin. LAX'e inince
çıkışta hemen yeşil-mavi National-Alamo ücretsiz shuttle
servisini göreceksiniz. Ayrıca diğer tüm şirketlerin de aynı
şekilde hizmeti var. Ağır bavulunuzu shuttle içindeki eleman veya
şoför sizden alıp yerleştiriyor. İsterseniz herkes veriyorsa siz
de 1-2 dolar bahşiş bırakmalısınız, cebinizde mutlaka en aşağı
20 doların bozulmuş kağıt birer dolarlık hali bulunmalı, bahşiş
dağıta dağıta bir hal olacaksınız çünkü.. National Car
havalimanına çok yakın, 2-3 dakikalık bir mesafede, shuttleden
inip bavullarla asansör veya yürüyen merdiveni kullanıp
yönlendirmelerle bir üst kata çıkın, soldaki ofis binasındaki
sıraya girin, sizi inanılmaz güler yüzle karşılayacaklar,
rezervasyon kodunuzu ve ehliyetinizi unutmayın, sonra
dışarıya araba seçmeye gidin, işte en zevkli an burası.. Biz
toplam 4 farklı araç kiraladık, ilk aracımız Ford Escape jipti,
ilk göz ağrımızın yeri bizde çok ayrı, 280 beygir, inanılmaz
bir kaçış ve hız, komfor, uydu kanallarında süper elektronik
müzik zevki (BPM uydu elektronik müzik kanalı favorimizdi).. Bu aracı
denemelisiniz. Tabi bazen seçtiğiniz sınıfta yoğunluktan araç
olmuyor, onun yerine size aynı fiyata bir üst sınıf bir aracı
aynı fiyata vermek zorunda kalıyorlar. Şehir içinde
kullanacaksanız ekonomik sınıf Toyota Corolla 2013 model iyi
seçimdir. 1,4 ve zaten hız sınırı olduğundan hız
yapamıyorsunuz ama Las Vegas, San Diego, San Fransisco gibi yerleri
gezecekseniz o anda ekonomiği hemen bırakın, Toyota Camry, jip,
Mustang gibi modeller seçin. Böylece ekonomik araç uzun yolda
basmak gerektirdiğinden Mustang ile aynı fiyat benzini yakmak
zorunda kalmaz ve boğulmaz. Bu yüzden biz hep 3-4 gün, birer hafta
birer hafta farklı rezervasyonlar yaptık, opsiyon bizde kaldı.
Bölgemize ve bagaj durumuna göre araç seçtik. Los Angeles'te
benzinin galonu yani 4 litre fiyatı 3,75 dolardan
başlıyor, son günlerde ise aynı bölgede 4,05'ten başlar
olmuştu. Bizdekinden inaılmaz ucuz bir fiyat bu yüzden çok yakan
araçları rahatça kiraladık, fiyatlar
birbirini dengeledi. Benzin
fiyatları bölge bölge değişiyor, Las Vegas'ta ortalama galon
fiyatı 3,20 dolar, inanılmaz ucuz. Aracınızı seçtikten sonra
ofise geri dönüp söylüyor ve kredi kartınızı veriyorsunuz,
onlar bir ara sizden çekiyor, aynı aracı uzatırsanız parayı
karta iade edip topluca tekrar çekebiliyorlar, gözünüz arkada
kalmasın. Navigasyon
isterseniz ayrıca 10-13 dolar daha ödüyorsunuz. Bebek koltuğu ve
benzeri ek şeyler de böyle paralı.. Harita, pusula ve akıllı
telefon varsa navigasyona pek gerek yok. Araçta
önceden sizle alakasız bir çizik, vuruk varsa almadan önce
görevliye gösterip rapor tutturun, sizden bilmesinler ama çoğu
araç çiziksiz, 3bin km civarında, ayrıva bir karış boyundaki
ince çizikler umurlarında olmuyor. Arabayı son kez yıkayıp hemen
size getiriyorlar. Personelin ilgisi mükemmel. Bu sırada
üzerinizden geçen, LAX'e inen uçaklar inanılmaz yakın,
manzarayı kaçırmayın
derim. Kalabalık bir grup geliyorsa aracınızı hızlı
seçmelisiniz, en ekonomikler ve cabriolar hemen tükeniyor. Bazen
de 4 adet cabrioyu yıkatıp seçmek için yan yana dizince (Siyah
Saab, beyaz Sebring, gri Mustang, siyah Mustang) birden biri
kapılıyor ve o anda “Vay
dallama, ben gri Mustang istiyordum bize siyahı kaldı, kaptı
dallama, olsun bizimki 3bin
km'de onunki 6 bindi, koyduk!”
gibi şeyler söylemeyin, genelde karşınızdaki böyle durumlarda
Türk çıkıyor :) Araç belgelerini torpidoda çok iyi saklayın,
çıkışta ve aracı geri getirirken lazım olacak. Kullanmadan önce
ayna ve camları silin veya sildirin, yola çıkar çıkmaz herşey
basit gidecek sanmayın, ilk gün çok zorluk çekeceksiniz.
Dönüşlerin farklılığı, trafikte sizden başka kimsenin
magandalık yapmadığını görmek, aniden çıkan bisikletliler,
kaykaylılar, ışıklardaki geçiş farklılığı, fazla hız
yapamamak, yol tarifi ararken upuzun yanlış yollara girmek, birden
polislerin peşinize takılması sonucu banka soymuş gibi
hissedilmesi en olası şeyler.. Hemen
otelinize gidin ve trafiği katletmeye biraz
ara verip valizleri
yerleştirin :) Dikkatli
olduğunuz sürece ne polislerden, ne de National'dan korkun..
Dönüşte “Car return”
bölümünden girip aracın içindeyken incelemesi yapılacak ve
teslim edeceksiniz. Benzini aldığınız gibi olmalı, aldığınız
saatte teslim etmelisiniz, teslim etme saatiniz 14.00 ise en fazla
14.30 a kadar musamma var yoksa ceza ödersiniz, eksik galon benzin
ile getirirseniz 2 katı galon fiyatından eksik galonu ödersiniz,
aracı alırken mutlaka sigorta yaptırın (lost damage), sizi ve karşı tarafı
karşılamalı, ne olur ne olmaz.. Car
returnden geçtükten sonra sizi bir yerde durdurup aracı kontrol
ediyorlar, siyahi amcaya denk gelirseniz ne ala, işte o amcanın her
seferki aynı Türk muhabbeti :)
Amca:
Ooo, Turkish!
Biz:
Yeah..
Amca:
Fenerbahçe!
Biz:
No, Galatasaray!
Amca:
Ooo, No Fenerbahçe!
Biz:
Yeah!
Amca:
Jardel! No Fenerbahçe! Galatasaray
will be champion because I saw penaltı and Ronaldo. Kuşadası!
Ooo I liked Kuşadası. Bellydance! Usküdareee gideriken aldi de bi
yağmuuuuğ! I liked Kuşadasiiiiii!
Ok no Fenerbahçe! Çak! (Bu
arada amcadan tükürük yememeye dikkat edin, hatta şemsiyeniz
varsa açın, o şarkıda bu şemsiye nasıl olsa iyi gider :))
Biz
2. hafta 8 günlüğüne Ford Mustang cabrio kiraladık. Muhteşem
bir araçtı, dönüşleri inanılmaz güzel, Mercedes'ten daha
başarılı. 100 km'de 10,8 lt tüketiyor. Üstünü açıp Beverly
Hills, Hollywood Bulvarı ve Pacific High Way'den geçmemek olmaz,
üzerini açmadan önce güneş kremi sürün, California güneşi
inanılmaz, yüzünüzde hemen lekeler, benekler oluşuyor. Halkın
çoğunda bu araç var, bizdeki Renault Clio gibi olmuş artık. Ama
Amerikalılar cabrionun lüksünün farkında. İşçilik çok
pahalı, esanayide n ufak şey 1000 dolardan başlıyor. Bu yüzden
yollarda cabrio çeşitliliği kadar ucuz arabaları da görüyorsunuz.
Yollarda en çok görülen araçlar: Ford Mustang, Sebring cabrio,
Toyota Corolla ve Camry, 1998 model BMW Z3, 1975 model Mercedes SL,
Nissan 300Z, Chevrolet jipleri, antika
Cadillaclar.
3. hafta Toyota Camry kiraladık, dönüşü kötüydü ama koltuklarının yatışına,
bagajının inanılmaz büyük oluşuna, süper kaçışına hayran
kaldık, 2,5 lt idi, şehir içinde çok harcıyordu ama şehirdışı
için iyi seçimdi. Bilhassa dönüş haftasında jip veya bagaj hacmi için Camry süper bir seçim olacak çünkü tüm bavullarınızı gayet iyi alıyor, Biz Camry'yi bir arıza ışığı yanınca hemen geri
götürdük, elimizden hemen alıp yeni araç seçmemizi istediler, 2013 model beyaz Toyota Corolla seçtik, sonradan öğrendik ki ışık önemli bir
ışık değilmiş. Toyota Corolla bilindiği gibi cimri bir araç,
şehiriçi için süperdi, bagajı Camry'ye göre küçük, kira bedeli ise çok
uygun, en çok tercih edilen araç, beyazını seçin, kirlendiği
asla belli olmuyor :) 4. hafta ve sonrasını Corolla ile tamamladık.
Corolla'da da aynı ışık yandı, 2. Las Vegas ve San Diego'ya da
Corolla ile gitmiş olduk. Tabi basmak zorunda kaldık, devir
inanılmaz yükseldi ve biraz çok harcadık ama napalım..
İlk göz ağrımız jip, kiraladığımız dört araçtan ilki..
Ondan zor ayrıldık..
Otel seçimi
Otel de araba kadar beynimizi yormuştu. Merkezde mi olmalıydı,
uzakta mı.. Tehlikeli yerler ne kadar tehlikeliydi, gece
yürünebiliyor muydu? Biz otel merkezi olarak Inglewood'u seçtik,
LAX'e ve National Car'a çok yakındı ama yabancı yorumlar kötüydü,
mekanın tehlikeli olduğu yazıyordu. Telefon açıp resepsiyondaki
elemana sorduk, gece tehlikeli olduğunu yazdı, merkezde 2 kişilik
odalar 60 dolardan başlıyordu, uzun süre kalacaktık, arabamız
vardı, Inglewood'taki Adventurer Suite Hotel'i seçtik, günlüğü
2 kişi toplamı 45 dolar artı tax biniyor. Amerika'da en ufak Bir
şey alsanız bile kasada sonradan tax ekleniyor şaşırmayın,
kazık yedik demeyin, küçük bir oran be raflardaki şeyler hep
tax'siz fiyatı. Etrafında 99 Cent, Ralphs, CVS, Mc, Burger King,
Jack, In and Out, Michaels gibi sürekli girip çıkacağınız
marketler, fast foodçular, benzinciler ile çevrili süper merkezi
bir yer, hiç de tehlikeli bir yer değil, gece sürekli 5 dakikalık
yerde bulunan arabamızdan otele yürüdük. Odaları süperdi, 2
adet quinn çift kişilk yatak, odada iki ayrı yatak odası, mutfak,
özel banyo, buzdolabı, yemek masası.. Yazlık kiralamış
gibiydik. Otel iki kattan oluşuyor. Biz bu otelde hep üst katta
kaldık, yeşillikler içinde süper doğası olan bir yer, heryer
çiçek ve ağaçlarla kaplı, havuzunun sıcak suyunda üşünmeden
gece gündüz yüzülüyor, barı 24 saat kalabalık ve müzikler
durmuyor, ufak bir sorunda tüm görevliler yardım ediyor, üst üste
en tercih edilen otel seçilmiş. Çamaşırlarınızı 5 dolara
yıkatıp kurutabiliyorsunuz, odalarda internet var, dışarıda
ayrıca kilitli dolap kiralayabilirsiniz, her gün bedava şampanya,
kek, cupcake gibi ikramları var, ücretsiz shuttle ile
havalimanından alınıp, havalimanına bırakılıyorsunuz ayrıca
diğer turistik yerlere de aynı shuttle sizi götürüp getiriyor,
arabanız yoksa gece 23.00'e kadar metro duraklarından shuttle ı
arayıp bekliyorsunuz ve gelip sizi alıyor. Check-in saat 07.30'da
başlıyor, bu süper Bir şey, uykunuzdan olmuyorsunuz. Check-out
ise maalesef diğer oteller gibi 11.00. Otel 150 odaya sahip, toplam
3 farklı otoparkı var, gece en önde yer bulamazsanız oda
anahtarıyla orta otoparkı açıp giriyorsunuz, orası da doluysa
arka otoparka gidiyorsunuz, orası da doluysa görevliyi kapı
üstündeki numaradan arayıp anahtar bırakıp park ettiriyorsunuz
ama biz kiralık araç olduğundan hiç emanet vermedik. Otelin
arkasındaki sokaklar parkyeri için müsait. Yorumlardan birinde
Çinli sakız çiğneyen kaba resepsiyon görevlisi kızdan
bahsedilmişti, içeri ilk girdiğimizde aynı şekilde sakız
çiğneyerek bizi karşıladı, gülmekten kendimi zor tutmuştum.
Ayrıca Alaskalı şişman kardeş kızların İngilizcelerini zor
anlayacaksınız. Sabahları “House keapiiiing!” diye neşeyle
kapıya gelen siyahi teyzeyi görmek istemiyorsanız önceden
temizlik istemiyorum demelisiniz ve aynen öyle yapın, otelin en
kötü yanı bu.. Teyzeyle aramda bir sorun yoktu, sorun otelin
anlaştığı temizlik firması, inatla 3 hafta boyunca temizlik
istemedik ama bizi dinlemeyen hispanikler odamıza girmiş ve benim
bavulumda duran Las Vegas'ta giymek için yanıma aldığım iki özel
stil bluzu çalmışlar. Müdürleri kel kafalı Kish, firmanın
sorunu olduğunu ve kendisinin Bir şey yapamayacağını söyledi,
sonra da polis çağırmamdan tırsıp özür diledi. Ama ne bluzlar
bulundu, ne paraları ödendi, ne de ekstra kalış hediye edildi,
uyuz oldum, çıngar çıkarmadığıma üzülüyorum. Yani bu duruma
dikkat edilmeli.. Ayrıca Adventurer Hotel'in internet fiyatı
normalde 45 iken çok yakın tarihte 130 oluyor, önceden rezervasyon
yapmalısınız.
Amerika'daki son haftamızı ise bu otelin hemen bitişiğinde yer
alan Comfort Motel idi. Adına aldanmayın, kesinlikle burada
kalmalısınız. Bursa meksikalı iyi bir aileye emanet edilmiş,
önceden pazarlık yapın mutlaka inecekler. Birinci kattan çift
yataklı bir oda seçin, odanız ile arabanız arasındaki mesafe en
fazla 1,5 metredir, bu süper bir şey, ayrıca otoparkta yer kalmadı
diye bir şey de yok mutlaka yer var.
150 odalı otelin 3 otoparkından biri
Otelimizin ana girişi
2 katlı otelin kaldığımız 2. katı
Otelin önündeki yol
Otelin yan sokağı ve yan otopark girişi
Metro,
otobüs, tren, tramway: Amerika'da bunların hiçbirini
kullanmadık çünkü arabadan inmedik ve inilmez de.. Özellikle Los
Angeles'te mesafeler çok uzak, yolda bir yere gitmek trafiksiz en az
40 dk ile 1 saat arasında değişiyor. Gece metro ve otobüs
duraklarındaki tipleri zaten pek sevemedik. özellikle yorumlarda bazı siyahilerin metroda size yiyecek gibi baktıkları da yazıyordu. Metro 01.00'e kadar
açıkmış ve tüm turistik yerlere gidiyor. Karar size kalmış ama
arabadan şaşmayın derim, tabi 3 ay kalacaksanız arabasız neden
olmasın, bir günde daha az yere gidersiniz ama paranız cebinizde
kalır ama yine gitsem yine araba kiralarım, National'dan da şaşmam.
Trafik Kuralları
İstanbul'daki E-5'in benzeri yollar var ve hepsi numaralandırılmış (405 North
ve South, 110 North
ve South, 101, 10, 710, 1,
27..).. 405'i çok kullanacaksınız. Bu yolların en sol şeridine
carpool deniyor ve arabada 2 kişi ve daha fazla iseniz ancak bu yola
girebiliyorsunuz, diğer şeritler trafikten ilerlemezken bu şerit
bomboş oluyor ve eğer bu şeritte tek kişi olarak yakalanırsanız
cezası 500 dolar. Carpoola ayrıca ancak kesik çizgili yerden veya
ilk girişinden girip çıkabilirsiniz, bütün çizgi varken asla
giriş çıkış yapmayın. Tabelaya bakarken 1 saniyelik bir yanlış
şerit değiştirmede bile gece arkanızda aniden 2 polis aracı
biter ve sizi yol dışına alıp sorguya tutarlar, şansınız varsa
yırtarsınız. Öndeki
araçtan biri elini dışarı çıkarıp aşağı doğru sallıyorsa
yavaşlayın. Hız sınırı çok önemli, 55 mil asla 55 km değil,
buna çok dikkat edin, heryerde radar ve kamera var, polis araçları
gece yol boyu kenarlarda gizlenmiş durumda, gözükmüyorlar bile..
Ayrıca siz yolları bilmeyen bir turist olarak bazen karışıklık
yapıp ani duruyor, şerit ihlali yapıyorsunuz, bu durumda
Amerikalılar çok sinirleniyor çünkü gerçekten onlar kurallara
harfiyen uyuyor, siz maganda kalıyorsunuz. Yayalar, bisikletliler,
motorsikletliler bir kere herşeyden önemli, ne olursa olsun bunları
görünce duracaksınız, geçiş üstünlüğü hep onlarda. Sakın
boş yere korna çalmayın. U dönüşü, sağa
dönüş bazı yerlerde
yasak olduğu halde çoğu yerde yapmaya kalkacaksınız,
yapacaksanız çok dikkat edin, polis aracı aniden gelebilir. E-5
benzeri yollarda hergün birinde yol çalışması var, bu yollar ve
bağlantıları kapalı oluyor, ışıklı tabelalara çok dikkat
edip okuyun, boş yere yol yapmayın, gideceğiniz yere başka
yollardan gidin, kestirme yolları kullanın. Adamlarda ne kar
yağıyor ne yağmur ama dümdüz olan yollarını hergün daha da
düzeltmrk için uğraşıyorlar şok olacaksınız. Bazen siz yol
bulmaya çalışırken size selektör yakıp hızlanın diyecekler
umursamayın, orta şeritten gitmeye devam edin, yol bir kaçarsa en
az 1 saat daha dolanırsınız çünkü.. Bir yerden çıkacaksanız
dönüş kısmına girmelisiniz, yanına yanaşıp sonra aniden asla
dönmeyin öyle Bir şey yok, Beşiktaş değil orası, içinizdeki
magandayı durdurun. İnanılmaz parketme kuralları var. Örneğin
soldaki bir sokağa saptınız ve çift yönlü, siz soldaki diğer
şeride parkedeceksiniz ama sağ şerittesiniz, diğer araçların
yönünde parketmek zorundasınız yani o şeridin gidiş yönünde
yoksa ceza geliyorum demez, 40 dolar keserler (Misal
biz yedik). Parkederken
kaldırımla tekerlek arasında en az 1 karış mesafe olmalı yoksa
ceza yine 40 dolar ceza var, biz bu ikisinden dolayı ceza yedik hem
de in cin top oynayan bir sokakta gece vakti.. Dikkat edeceğiniz en
önemli diğer şeyler ise asla kırmızı boyalı kaldırım önüne
koymayın, sarı itfaiye suyu önüne koymayın, kimsa ama kimse
koymuyor bu çok önemli anında aracınız çekilir. Bazı yerlerde
şöyle şeyler yazacak: bu sokağa perşembe günleri saat
13.00-18.00 arası parketmek yasaktır, şu sokağa cuma günleri
gece 01.00-13.00 arası parketmek yasaktır, bu kaldırıma gün boyu
parkedilmez, şuraya sadece 10 dakika koyabilirsiniz, şu kaldırım
kenarına 18.00'den sonra parketmek serbesttir, Buraya parketmeyin
sadece evsahiplerine ve özel izinli misafirlerine aittir. Bazı
yerlerde de parketmek serbest bile olsa evsahibi evinin önüne
yabancı araç istemiyor ve hemen polis çağırıp çektiriyor, ulan
şerefsiz, hayvan gibi garajın bahçen var, toplam 4 aracın ve dolu
yerin var, bizim 2 saatlk kiralık araçla park etmemiz batıyor mu
diyebilirsiniz, veya sizi görünce hemen kapı önüne çıkıp
tedirgin oluyorlar, soru soruyorlar, kısacası tırsaklar.
Heryerde bunları göreceksiniz, hepsine küfredeceksiniz çünkü
aracınıza yer bulmak çok zor olacak. Kaldırım kenarlarında
parketme sonrası park parası ödeme cihazları göreceksiniz,
bunların saati 1-2 dolar. Bazılarına 15 dakika, bazılarına 10
saat aracınızı koyabilirsiniz, siz minimum 2 saat parketmesi
mümkün olanı bulup koyun ki kafanız rahat etsin (2 hour parking).
Kredi kartı veya bozuk
demir para ile ödeme yapabiliyorsunuz. Ödeme sonrası mutlaka
onaylayın, yeşil ışık yanmalı, Cihazda kırmızı ışık
yandığı anda cezayı yersiniz. Bu yüzden koyduğunuz saati
aklınızda iyi tutun ve saati dolmadan para atın veya ona göre
önceden para yükleyin. Trafik Kontrol yazan ekipler sırf bu işe
bakıyor ve cihazdan kırmızı ışık gelen araca anında 56 dolar
ceza yazıyorlar. Bazı
yerlerde ise bu cihazların olduğu yere değil, public parking veya
alışveriş merkezlerinin otoparklarına koymak mantıklı çünlü
ilk 90 dakikası ücretsiz, sonrası 1 dolar ve 1,5 dolar diye
artıyor. 90 dakikada bir aracı çıkarıp tekrar koyun derim :)
Benzini her zaman siz kendiniz dolduruyorsunuz. Önce park edip ödeme
yerine gidip ödeme yapıp miktarı söylüyorsunuz sonra
dolduruyorsunuz. Bazı yerlerde sırf nakit geçiyor şaşırmayın,
nakit ödeyince daha ucuz oluyor. Zaten iki fiyatı da belirtmişler.
Benzincilerde asla tuvalet yok bilğiniz benzinci gibi değiller.
Sadece Chevron benzincisinde büyük bir market, tuvalrt ve dibinde
de Mc donalds var. Benzincilerde genelde homeless denilen evsizler
oluyor bazen para veya yemek istiyorlar, zararsızlar, elinizle hayır
yapıp gidin. Genç zenci homelessler ısrarcı olabiliyor,
korkmayın. Amerika'da çok fazla evsiz insan yaşıyor, çoğu
yaşlı, hepsinin birer süpermarket arabası var ve geceleri
benzinci gibi yerlerde konaklıyorlar, biz bir zarar görmedik.
Ayrıca en önemlisi
oteliniz belliyse gideceğiniz yerlerin listesini
yapın ve daha Amerika'ya gitmeden Google maps'e girip otelinizden
gidilecek yerlerin tarifinin çıktısını alın, gideceğiniz
yerden başka yerin gidişini ve son yerden otele dönüşün
tarifini alın. Geri dönüşte north yerine south, south yerine
north, east yerine west, west yerine east olduğunu unutmayın.
Elinizde bir tomar bunların çıktısı bulunsun, arabanızda hep
bir haritayla beraber bulunsunlar.
Marketler
99
Cent: Bizdeki 1 milyoncuların migros'a uyarlanmış hali, tam
bir cennet, ne alırsanız 99 cent, ister 7 adetlik paket muz, ister
1 adet çikolata, ister 1 köpek tasması.. Herşey 99 cent..
Heryerde şubesi, ücretsiz parkyeri var. Gece 21.00 gibi kapanıyor.
Marketteki favorilerim: Sandviç ekmeği, dilimli tost ekmeği,
biberli 16 dilimli acılı peynir, 7li paket muz, paket çilek,
içinde 15 mandalina olan paket mandalina, 5li paket portakal, 5li
elma, bir adet avakado, bir adet mango, naneli çikolata, 6lı küçük
Snickers, 6lı küçük Milkyway, tavuklu noodle (19 cent), iki adet
çilekli küçük yoğurt 99 cent, bir adet küçük sade Yunan
yoğurdu 0,79 cent (yoğurdumuza da el atmışlar ne diyeyim ki) ,
köpek tasmaları, köpek kıyafetleri, numaralı gözlük, hediye
paketleri, makyaj temizleme mendilleri, ıslak mendil, hediyelik
eşyalar, su.. Herbiri 99 cent. Ama kaptırıp 100 tane şey almayın,
unutmayın ki 1 dolar 1 TL değil, 2 ile çarpacaksınız yani
herbiri 2 TL. Bu markette temizlikten yemeğe ne reyon ararsanız
var, önce buraya uğramalısınız çünkü diğer marketlere göre
çok ucuz. Marketlerde gıdada çoğu zaman tax olmuyor.
Ralphs: Migros
tarzında, 99 Cent'e göre daha pahalı. Favorilerimiz: 1,5 litre
dondurma 3 dolar, bir adet avakado 59 cent, muzun libresi yani yarım
kilosu 69 cent, 24lü su 3,5 dolar (kasada depozito payı biniyor).
Paskalya döneminde bir reyon sırf tavşanlı ürünler oluyor.
Mutlaka kasa veya danışmadan ücretsiz Ralphs indirim kartı alın.
Heryerde şubesi var La
Cianega Bulvarı'nda 24 saat açık Ralphs bulunmaktadır.
CVS: Burayı
asla eczane sanmayın bir süpermarket. Fiyatları biraz pahalı ama
güzel şeyler de var. Asla buradan ekmek almayın tanesi 3,5 dolar.
Magnetler 2 dolar, kartpostallar
0,50 dolar, 8 gb sd foto
hafıza kartı 20 dolar. Bazı
hediyelikleri buradan ucuza alabilirsiniz. Heryerde şubesi var.
Buradan asla meyve almayın bir adet elma veya muz 1,5 dolar.
Michaels:
Kabalcı-Koçtaş-Tahtakale-1
milyoncu karışımı süper bir market, resim, ahşap, cam, yün,
süsleme gibi benzeri hobileri olanlar mutlaka uğramalı, inanılmaz
ürünler uygun fiyata..
7 Eleven: Bizde
çok tutulmayan bu market burada adım başı karşınıza çıkacak,
bazen kurtarıcınız olacak. 24 saat açık olduğundan sırtınız
yere gelmez. Favorim: 1,69 dolar'a satılan acılı beef (kırmızı
paketli) dürüm inanılmaz lezzetli bir şey, iki adet alırsanız
iki tanesi 3 dolara geliyor, küçükleri ve farklı lezzetleri de
bulunmakta, içinde asla domuz yok, ısıtmalarını rica edin sonra
açıp sıcak sıcak yiyin. İki adet muz 1 dolar. Donutun tanesi 1
dolar ama lezzetli değil. Ekmekleri genelde bayat ve pahalı.
Hamburgerlerinde domuz eti var ve üstlerinde yazıyor.
Vons: Migros
tarzı. Sadece mango ve avakado ucuz, diğer herşey çok pahalı.
Birşeyler alacaksanız ücretsiz Vons kartı çıkartın. En güzel
yanı, San Diego'daki bir Vons'un üst katında Starbucks bulunuyor,
burada keyif yapabilir, maillerinize gözatabilir, öğlen % 50
indirimli frappacino tadabilirsiniz.
Restoranlar, barlar:
Mc
donald's: Amerika deyince akla ilk gelen yemek çeşidi fast
food, hamburgerdir. Bunların da ilki Mc donalds'tır. Amerika'daki
Mc'ler gerçekten inanılmaz güzel ve hayat kurtarıcı.. 24 saat
açık olanları var, hepsinin drive thru'su yani arabaya servisi
var. Gece 00.30 veya bazıları 04.00'te kahvaltıya geçiyor,
kahvaltı ürünlerinde dikkat edin etlerinde domuz olabiliyor.
Bölgelere göre fiyatlar değişiyor ama geneli çok ucuz, temiz ve
güvenilir. Genelinde herhangi bir boy içecek 1 dolar ve orada
oturduğunuz sürece doldurup doldurup tekrar içebiliyorsunuz, tüm
içecek doldurma yerleri dışarıda bulunuyor ve herkes doldurup
duruyor. Benim favorim çilekli Fanta idi. Arkadaşım ise tam bir
Dr. Pepper hastası ama şu içeceğe alışamadım gitti, öksürük
şurubundan hallice bir tadı var, siz benim Fantam'dan deneyin :)
Tavsiyem 2 kişiyseniz büyük boy bir kap alın ve değişimli
olarak aranızda için :) Tek kötülüğü bir Türk olarak bünye
ayran arıyor ama şerefsiz makinelerde ayran yok, yoksa tüm
ayranları içecektim. Yemek olarak acılı baharatlı hot spicy Mc
chicken 1 dolar (mutlaka deneyin), Mc double 1 dolar, snack wrap
grill chicken ranch sos ile mükemmel biraz küçük ama olsun 1,59
dolar, snack wrap mushroom and swiss (peynir), ayrıca içinde
kırmızı angus eti var inanılmaz lezzetli 1.99 dolar, 40 adet
nugget 8,99 dolar. Merak edenlere Big Mc menüsü ise 3 dolar..
Mutlaka sonradan tax de biniyor, yine de Mc çok ucuz.
Jack in the Box:
Kısacası Jack..Favori
restoranım. Nedeni derseniz hep o tacoları yüzünden. 2 adet taco
0,99 dolar. Ve siz bir ürün alırsanız size verilen fişle
jacklistens.com adresine girip kod numarası alıp o fişe yazarsanız
diğer alışverişte 2 taco daha hediye ediliyor, biz 2 taco alıp 2
de hediye alıyorduk silsile böyle sürüp gidiyordu, 1 kişi 4 taco
ile süper doyuyor. Taco ne derseniz bir Meksika ürünü, fındık
lahmacunun sert hali ve dagha doyurucusu, içinde kırmızı et,
peynir, göbek salata, sos var, canım istiyor ühüüüüüüü :'((
Jack'in diğer güzel ürünleri Jack Jr. adındaki hamburgeri, asla
domuz değil ve içinde domatesi, göbek salatası ile Whopper'e
benziyor, 2 tanesi 2 dolara kampanyası vardı. Ve diğer favorim
kıvırcık patatesi, orta boyu 2,40 dolar. Bu restoranda wifi yok,
içecekler daha pahalı. Taco olayını denemeden dönmeyin derim,
içki üstüne gece yemek için otele almak çok keyifli. Mc gibi çok
yaygın bir restoran, drive thrusu var, ketçap yerine hot Meksika
taco sosu önerilir.
Burger King: Bu
Amerikan restoranı Türkiye'de
daha yaygın diyebilirim. Mc, Burger'e inanılmaz bir fark atmış.
1,69 dolara peynirli double burger deneyebilirsiniz.
In and Out:
Müslümanlar burayı çok
tercih ediyor, çok taze ve domuz pek yokmuş. İslami usüllere göre
kesim yapılıyormuş. Aklımıza görünce hep Armin Van Buuren'in
In and Out Love parçası geldi ama hiç giremedik, bizim yerimize
deneyin.
Taco Bell: Tacoları
ve dürüm tarzı ürünleri meşhur, çok lezzetliydi. Happy hour
saatleri bile var.
Carls Jr: Ürünleri
çok ucuz değil ve pek sevemedik, yemedik.
Panda Express: Hızlı
Çin yemeği sevenlere tavsiye edilebilir.
Cantina: Heryerde
şubesi olan içki içme yeri, her zaman en kalabalık, ışıl ışıl,
cıvıl cıvıl ve ucuz olan, müzikleri
süper yerdir, bir 33'lük
içki 2,75- 3 dolar arası, ayrıca happy hour saatlerinde 2 adet
içki tek fiyata geliyor, gece yarısı geç happy hour saati de var.
Sol, Corona, Buddwiser biraları, rengarenk 5 dolarlık happy hour
margaritaları, salsa soslu sade cips, patates kızartması
favorilerimiz. Tüm içkili mekanlara girilmeden önce size kimlik
soruluyor. Los Angeles, San Diego'da böyle mekanlar 01.30'da
kapanıyor, aniden dışarı atılıveriyorsunuz. Amerika'da
bahşiş çok önemli, 20 dolaralık bir hesaba en az 2 dolar
bırakmanız gerek. Bahşiş bırakmanız için fişleri süsleyip
püslüyor, gülücük, kalp yapıyorlar. Garsonlar bahşişle araba
alıyorlarmış (Outletletteki aşçı Türk'ün yalancısıyız).
Sipariş verdiğiniz anda kredi kartınız isteniyor, kartınıza el
koyuyorlar, bu başta size saçma geliyor ama sonra alışıyorsunuz,
kopyalamasınlar diye içiniz gidiyor. En sonunda kalkarken kredi
kartınız ve 2-3 fiş geliyor, hesabı ve bahşiş miktarını,
sonrada bahşişle toplam hesabı kalemle fişe yazıp imzalayıp
bırakıp, kartı alıp gidiyorsunuz. Bu
arada yolda bir kişiyi bile içki içerken görmüyorsunuz. Belki
cezası olabilir. Barlara 21 yaş ve üstü alınıyor. İçkili
araba kullanıp yakalanmak sonunuz olur, çok dikkat edin.
Hard Rock Cafe: Tüm
dünyada çok sevilen yer Amerika'da da tutuluyor, Hollywood Bulvarı,
Universal Studios ve Las vegas'ta da var, biz Barselona'da gitmiştik,
o böğüren müzikler insanın beynini yiyor, içi güzel dekore
edilmiş ama size kalmış, tekrar gitmedik, gitmem.
Gezilecek Yerler
(Gezilecek yerlerin tarifini ve kısa yollarını Inglewood'tan gidiş üzerine veriyorum, siz nasıl olsa Google maps'ten bulursunuz.)
Hollywood Bulvarı: 105 W'ye doğru gidip La Cianega Bulvarı (Blv.)'na girin, dümdüz gidip yokuştan Sunset Blv.'na çıkıp hemen sağa dönün, Wendys ve In and Out Burger'i görünce soldan yukarı çıkın, sağda Hollywood Müzesi'ni görünce ilk sağa girin ve bu sokakta boş yer varsa park edin, aman kırmızı veya sarı boyalı yere koymayın. İnanılmaz masalımsı bir yer, bulvar boyu yerler ünlü yıldızların isimlerinin yer aldığı yıldızlarla dolu, Dolby Theatre, ünlülerin kılığına girmiş bahşişle fotoğraf çektiren kişiler, ünlülerin el ve ayak izleri, harika bir alışveriş merkezi, yanyana sayısız hediyelikçi, Mc donalds'ın çatısından çıkıp saati parçalamış T-rex, Hard Rock Cafe, Cantina (Mc sağınızda kalınca dümdüz yürüyün birazdan solda inanılmaz kalabalık göreceksiniz, burada da gecenin en kalabalık yeri, inanın ve buraya arabalarıyla ünlüler gelip park ediyor, fotoğraf makineleriyle halk peşlerinden aniden koşmaya başlıyor). Benim gibi gördüğünüz ilk hediyelikçiye görüntüsünden dolayı aldanıp girmeyin, fiyatlar çok değişken, caddeden uzaklaştıkça fiyatlar çok değişiyor, o an 5 dolara iki tşört bile pahalı geliyor çünkü 5 dolara 4-5 tşört satan yerler dolu. Yani kısacası ne alırsan 5 dolar dükkanı bile oldukça pahalı. (Tabi siz sakın benim gibi aynı malı 20 dolara almayın.) Gecenin ilerleyen saatlerinde 00.00'da bulvar oldukça boş kalıyor ve etrafta homelessler ile doluyor, zararsızlar, cevap vermeyin, no, thanks deyip geçin kibarca. Bulvara mutlaka haftasonu gelin, pazar günleri innaılmaz kalabalık, ayrıca akşam üzeri olan otobüs gezi turları 25 dolara kadar iniyor, hava iyise ve akşam görmeyi istiyorsanız, fotoğrafa aldırış etmiyorsanız tercih sizin, gün içindekiler 100 dolara kadar çıkıyor. Burada ucuz bir otel bulmak imkansız, iğrenç hostellerin fiyatı 60 dolardan başlıyor, önermiyoruz. Zaten Nişantaşı gibi inanılmaz bir park sorunu var, civardaki park yerleri saati 10 dolardan başlıyor, ev önlerine ise koymak yasak anında çekici çağırıyorlar.
Dağdaki "Hollywood" yazısı: 101'den gideceksiniz ve ileride solda karşınıza çıkacak. Kırmızı ışıkta çekebildiğiniz kadar çekin derim, yaklaştıkça kayboluyor. Yanına çok yaklaşmadık
çünkü dağa tırmanmak gerekiyordu uğraşmadık, zoom yapın
yeter :) Hollywood'ta ayrıca inanılmaz büyük bir binada
Scientology Tarikatı'nın binasını görünce şok olacaksınız ve
aklınıza Tom Cruise gelecek. Adamlar tarikat için muazzam bnalardan oluşan bir alan yapmış ağzım açık kaldı, yarım saat kendime gelemedim, kısacası iyi çalışıyorlar.
West Hollywood:
La Cianega Bulvarı'ndan Sunset Bulvarı'na doğru gidip sağdaki
Santa Monica Bulvarı yerine sola dönüp dümdüz giderseniz
birazdan West Hollywood'un yan yana gece klüpleri ve barların
bulunduğu en çılgın caddesine varırsınız. Gay
nüfusunun en çok yaşadığı yer, bütün mağazalar, barlar, gece
klüpleri buna göre düzenlenmiş. Erkekler strptiz yapıyor,
mağazalarda onlara özel çılgın kıyafetler satılıyor,
sokaklarda Huysuz Virjin'ler dolaşıyor, gerçekten çok renkli bir
yer. Buradaki Cantina süper ve açık terasa sahip, tavsiye edilir, ayrıca Cantina'nın terasında sadece küloduyla oturan gay abimize selam ederiz.
Sunset Bulvarı: La
Cianega Bulvarı'ndan dümdüz gidip yokuşu çıkınca hemen sağa
dönün. Gece 19.00-01.30 arası kalabalık. Buradaki tavsiyem 4 dolara rodeo yapılabilen ve inanılmaz
kalabalık, kaliteli ve renkli olan mekan, biralar 5 dolardan başlıyor. Dış
mimarisinden hemen tanıyacaksınız, dışında balkonlarında
atlar, mankenler olacak, ahşap ağırılklı bir yer, dediğim
yerden sağa döndüğünüzde yani siz Sunset Bulvarı'nda
ilerlerken solunuzda kalacak. Gece boyu içki yudumlayıp patates
yerken rodeo yapan kız ve erkekleri izlemek çok zevkli, düşenler
ve düşmemeyi başaranlar gecenize zevk katacak, sevgilinizle kim
düşecek kim düşmeyecek diye aranzda bahse girmek daha da zevkli
oluyor. Bu arada anladım ki
gaylar rodeoda çok başarılı, Fatih Ürek gibi kıvrılıyorlar vallahi..
Santa Monica: La
Cianega Bulvarı'ndan sağa
dönünce 3. Cadde'ye (Third Street, 3th St.) doğru gitmelisiniz. Santa Monica'nın en güzel
yeri 3. Cadde'dir, küçük bir Beyoğlu gibidir. Haftasonu gündüz
gidilmelidir, 01.30' a kadar mekanlar doludur. Yankee Doodle, karşısındaki rengarenk kanepeli mekan Barneys ve Cantina yemek ve içki için en güzel yerlerdir. Yankee'de
mutlaka cips ve salsa sos isteyin, bu rengarenk cipse bayılacaksınız.
4,5 bardak bira içeren picher denilen sürahiyi de alınca keyfinize
diyecek yok.. Mekanın içindeki cam kenarını tercih edip dışarıyı,
güzel alevli ısıtıcıları seyredin derim, serin havadan da
etkilenmezsiniz. Santa Monica'da Guess, GAP, Diesel, Abercrombie, Apple, Zara, Mango, Desiguel, Armani Exange, Mc donalds, Subway gibi markalar yer alıyor. Femame adlı küçük markette yok yok, burada 10 adet nefis nugget 2 dolar. Cadde üstünde pekçok küçük tezgah göreceksiniz şapka, takı, magnet, tşört.. satan. Bu satıcıların hepsi Türk, o yüzden dikkatli konuşun. Cadde boyunca şon yapan kişileri göreceksiniz. Şarkı söyleyenleri enstrüman çalanlar, kaykay yapıp türlü numaralarını gösteren zeki köpekler, oryantel yapan siyahi kadınlar, masalarda 5 dolara palmiye falı bakan garip kadınlar, hayvan haklarını savunanlar.. En zevklisi ise rengarenk kanepeli Barneys Cafe'de içkinizi yudumlayıp patates kızartmanızı yerken karşınızdaki müzisyenin güzel şarkılar çalması, sevgilinizin arkasında o anda enfes palmiyelerin başrolü üstlendiği pembe bir günbatımı, ılık harika bir hava ve garsonun fotoğraf makinenizle bu anı ölümsüzleştirmesidir. Santa Monica'nın 3. Cadde'si sonunda solunuzda Desiguel mağazasını görünce karşınıza dev bir alışveriş merkezi çıkacak, arabanızı gün boyu buraya parkedebilirsiniz, ilk 90 dakikası bedava sonraki saatler 1 ve 1,5 dolar diye artıyor. Size tavsiyem 90 dakika sonrası alıp Brodway Blv'ndan 2. sola dönüp 2 saat araç koyma izni olan saati 1 veya 2 dolarlık yerlere parkedin, akşam 18.00'den sonrası bedava.. Ama unutmayın, burada inanılmaz bir kontrol var, 18.00'e kadar vakit varsa mutlaka para atıp öyle gidin. 3. Cadde'de magnetler 5 dolar ve çok güzel magnetler yok, en güzelleri Venice Beach'te..
Venice Beach: Şimdi size nasıl anlatayım ki burayı, anlatılmaz yaşanır burası için söylenmiş sanki.. Bir yer var ki, okyanus kıyısında bir plaj, gençler sörf tahtalarıyla koşuşturuyor, arka kısmında sıra sıra upuzun palmiyeler rüzgarla dans ediyor, palmiyelerin arkasında her türlü sokak satıcısı, müzisyen, sanatçı hünerini gösteriyor, satış yapıyor, onların önündeki kalabalık içinde herkes ise kaykay ve bisikletle gidenler, köpeğini gezdirenler, koşanlar, dondurmasını yiyenler, muhteşem mini şortlu kızlar, onların ardında ise binbir çeşit magnet, mayo, tşört ve türevlerini satan hediyelikçiler ile yanlarındaki harika kafeler.. Bir kafe var ki, hayatımın en güzel kafesi, güneşin batışında siz sevgilinizle bira patates yaparken önünüzdeki müzisyen de piyanosunu atmış kafenin önündeki yola, üzerinde İran kedisi dinlerken o çalıyor, o çaldıkça turistler hayran kalıyor. Size tavsiyem buraya 14.00 gibi gelin tabi başınızda şapka şart, sahildeki bisikletçiden saati 6 dolara el freni olan bisiklet kiralayın (çoğu kontrapedal), sonra sağa doğru gidip bisiklet-kaykay-koşu yoluna girin, burası dar ama inanılmaz bir yol, bunu mutlaka yapmalısınız. Gidiş-dönüş çift yön ve aşırı hız yapmayın, keskin virajlar var, yerler kumlu olabiliyor bazen ve koşanlar da oluyor. Ucundaki lunaparka kadar gidin derim hatta gidip lunaparktaki trene binip geri de dönün, bisikleti mutlaka kilitleyin ama inecekseniz, emanet sonuçta. Bisikleti kiralarken küçük bir form dolduruyorsunuz, bir kimliğinizi bırakıyorsunuz, nakit 6 doları dönüşte ödüyorsunuz, çantanız varsa sepet de isteyin, ücretsiz. Bisikleti bırakıp sonra biraz soluklanın, dükkanları gezin, magnetlere bakın, el işçiliğinin en güzel sanat ürünlerini, çılgın halk şovlarını görün. Sahildeki özel rampalı tünel gibi yerde rollerblade ve kaykayla gösteri yapanları izleyin. Buraya asla rüzgar varken gelmeyin, deve olsanız kumdan duramazsınız, ayrıca donarsınız, kum fırtınası sizi köpekbalıklarına sürükler :) Aaah aah Venice Beach, seni çok özlüyoruz, ıngaaaaaaa! :'(
Universal Studioları:
Cahuenga Bulvarı sizi oraya
götürecektir, Universal City'de yer almaktadır. Amerika deyince çoğu kişinin aklına ilk burası gelir, tabi benim de.. Bence doğal çünkü sinema mezunuyum. Universal'ın biletleri biraz kazık, yıl boyu girmek üzere alırsanız 80 dolar. Biz böyle yaptık ve 2 kere geldik. Otoparkı ise gün boyu 15 dolar, bence bu otopark yerine aşağıda saati 1 dolar olan yol kenarına koyun, en az 5 saatlik para yani 5 dolar ödeyin ve yürüyerek çıkın, kesinlikle böyle yapın, yolun sağındaki kaldırımdan yürüyün, 5 dakika sonra küçük yokuşun tam sonundan içeri gireceksiniz, her yerde dinozorları görmeye başlayacaksınız zaten, çok yakın. İçeri girer girmez city walk bölümünde yer alacaksınız, burası ücretsiz girilen kısım. Birçok hediye mağazası, sinemalar, restoranlar, ünlü markalar (Guess, Hello Kitty..) burada yer alıyor. Gece için buradaki kafe ve barlar öneriliyor ve biz bir gece geldik ama çok kalabalık değildi, ışıklandırma süperdi, boş yollarında yürümek güzeldi o kadar, gündüz güzel. İçeri girince hava basıncıyla uçurulan kişileri görebilirsiniz, oldukça değişik birşey, uzayda gibi oluyorsunuz, özel bir kostüm giymeniz gerekli. King Kong tabelasını geçince Universal Studios dönen top heykelinden sağa dönünce ana girişi göreceksiniz. Asla haftasonu gitmeyin, o 70'lik ama 20'likler gibi koşuşturan Japon kafilelerine sayarsınız valla). Biz haftaiçi gitmemize rağmen oldukça sıcak olduğu için o Japonlar yine heryerde bitmişti hem de kuyrukta kucaklarında laptop ile.. Adamlar eğlenirken çalışıyor. Burada önce kuyruğa girip biletinizi alıyorsunuz, kredi kartı geçerli (bi zahmet, o paraya insan T-rex üretir). Biletinizi asla atmayın, cüzdanınızda filan saklayın, tüm yıl geçerliyse yine lazım olacak. içeri ilk girişte turnikeden geçerken parmak iziniz alınıyor, biletinizi başkası kullanamasın diye bir fişlenmediğiniz kalıyordu burada.. Ve içeridesiniz, sağa sola koşuşturan bir kalabalık, çocuklar, büyükler, cıvıl cıvıl bir karnaval ortamı. Hemen stüdyo turuna doğru koşun, dümdüz gidin yolun solundan sağda oku göreceksiniz, sonra yürüyen merdivenlerden ineceksiniz ve muazzam kuyruğa gireceksiniz, biz kuyrukta 1 saat bekledik ama değdi. Önünüze birbirine bağlı arabalar geliyor, siz hangi sıradaysanız arabada da ona oturmak zorundasınız yani 3 numaralı yıldızda bekliyorsanız 3. sıraya oturacaksınız demektir, yoksa görevliler hemen uyarıp kaldırıyor. Sıranın en önünde olmaya dikkat edin ki pencere kenarına oturun, bol fotoğraf ve King Kong - T-rex dövüşmesi için şart. Stüdyo turu biraz daha kapsamlı olabilirdi, kapalı stüdyoların tam içinden geçilebilirdi diyoruz ama yine de iyidi. Birçok ünlü filmin stüdyo binasını, ev-şehir gibi gösterilen yerlerin birebir yapılmış maketlerini görmek innaılmazdı. New York sokakları, Meksika köyü, kovboy kasabaları, Ümitsiz Ev Kadınları'nın bahçeli villaları, korku filmlerinin doğal dekorları, Jurassic Park'ın bahçesi, uçak ve araba kazalarıyla yok olan mekanlar, Hansel ve Gratel'in şekerden evleri, Sapık'ın oteli, Hızlı ve Öfkeli'nin nasıl takla attıklarını anlatan pist ve benim için en önemlisi T-rex ile King Kong'un dövüşme anı, bu sırada karanlık bir mekana getiriliyorsunuz ve onlar dövüşürken sizin içinizde olduğunuz jip yuvarlanıyor, kenarlardan raptorlar saldırıyor, T-rex kolunuzu kapmaya çalışıyor, inanılmaz inanılmaz inanılmaz bir ortam, çıkasınız gelmiyor, bunları 3D bu şekilde yaşamak inanılmaz bir şey.. Yol boyu tüm bulvarlara ünlülerin adlarının verildiğini görüyorsunuz, Universal'a 20 yaşında basit bir kurgucu olarak giren ve burada devleşen Steven Spielberg'ten Kirk Douglas'a pek çok ünlü ismin adını yollarda görüyorsunuz. Buradan çıkınca hemen aşağı kısımda yer alan Mumya, Transformers ve Jurassic Park Ride'a gidin derim. İlk önce Mumya'ya binin, inanılmaz heyecanlı birşey, Mumya sizi kovalarken raylı trenle aşağı düşüyorsunuz, böcekleri hissediyorsunuz ve gerçekten korkudan çığlık atabiliyorsunuz, yani sırf sizin olduğunuz platform hareket etmiyor ayrıca bu bir roller coster treni, ve oldukça gerçekçi yaşıyorsunuz. Mideniz bulanmadıysa buradan çıkıp Transformers'a geçin, bu sefer şehir içinde bir kovalamaca yaşayacaksınız ama mumya kadar heyecanlı olmayacak, tek güzelliği ateş topunun sıcaklığını hissedeceksiniz, üzerinize kurşunlar yağacak, inanılmaz şeyler hissedeceksiniz, robotlar ile konuşacaksınız. Mumya çıkışı mideniz bulandıysa Transformers öncesi Jurassic Park Ride'a gidin, burada genişçe bir sandala binip su üzerinde açık havada ilerliyorsunuz, içiniz ferahlıyor, şırıl şırıl küçük dinocuklar size şaka yapıp ağızlarıyla su püskürtoyorlar, arada Raptorlar çıkıyor filan ama kıtlamıyorlar. Oldukça neşeli geçiyor ve kısa yokuşlardan iniliyor ama gelin görün ki gözünüz hep onu arıyor :) Nerede bu, koymamışlar mı, ama olmaz ki derken 90 derece bir yokuştan yavaş yavaş çıkıyor sandal ve karanlık bir tünele giriyorsunuz, gerisini anlatmayacağım, önümdeki dede kaplten gidiyordu, sinamacı ben bile bu kadarını beklemiyordum, iki şok sizi bekliyor kısacası muhahaha :D O yokuşu çıkarken fotoğraf makinelerini kapatıp çantaya atın derim yoksa korkudan suya atıverirsiniz vallahi :D Bu arada mutlaka ortalara oturun, kenarlardakiler bayağı ıslanıyor, artık altlarına kaçıranlar da su sayesinde kamufle oluyor. Çıkışta ekranlardan tipinizin ne hale geldiğini görüp fotoğrafınızı kazık fiyata satın alabilirsiniz, ekrandan fotoğrafınızı çekmeye çalışmayın görevliler bu numaraya kanmıyor :) Of şu anda orada olmak için neler vermezdim, ıngaaaa :'( Sonra çıkışta diğer koca dino maketleriyle ve muazzam Jurassic Park kapısıyla fotoğraf çekip yürüyen merdivenlerle tekrar yukarı çıkın, istikamet The Simpsons. The Simpsons da Mumya ve Transformers benzeri, biraz çocuklar için gibi yapılmışa benziyor dıştan ama asla değil, mutlaka binmelisiniz, inanılmaz rahatlayacaksınız, onlarla beraber gölde yüzüp, bebek Simpson'un boğazından içeri kadar gireceksiniz, lunaparkta Simpson ailesi ile roller costera bineceksiniz daha ne diyeyim. Ve Mumya kadar korkutucu olmaması güzel. Bu sırada asla fotoğraf çekmeyin, Simpsonlarda sizi sürekli uyarıyorlar, radyoaktif açıdan çok önemli. Önce sizi kısa bir süre bir odada bekletip sonra trene alıyorlar, beklemeye değer. Çıkışta Simpson ailesi kuklalarıyla ücretsiz fotoğraf çekilebilirsiniz. Ve asıl bomba, görebileceğiniz en muazzam korku tüneli; Horror House.. Buraya girmezseniz çok şey kaçırırsınız, inanılmaaaaaaaz! Bu sefer raylı bir sisteme binmiyorsunuz, kendiniz yürüyorsunuz, inanılmaz uzun ve çok zekice hazırlanmış bir yer. Çocukluğunuzdan beri ne kadar suratsız, kanlı, yaratık, katil, şebelek korkunç tip varsa hepsi buraya toplanmış, korku filmlerindeki tüm ünlü karakterler burada.. Ama asıl önemlisi ise bunlar plastik heykel filan değil, öyle 2 tane cansız kurukafa çıkan, bir böcek sarkan lunaparktaki korku tünellerinden sanmayın asla, Mumya sizi kovalayıp sarıldığında, katiller satırla saldırdığında, Çaki fırladığında ah dediydi bu blog yazarı demeyi bırakın ve canınızı kurtarın, kısacası anı yaşayın, eğlenin ve korkun biraz.. Tek sıra yürüyorduk ve Mumya sarıldığında öndeki 20 yaşlarındaki sarışın kız ağlayarak kriz geçirmeye başladı düşünün artık. Benim gibi böcek fobisi olanlara zaten hiç bitmeyen ayrı bir güzellik var Allah onun bin belasını tövbe estafurullah.. Bu arada korku tünelinde bir Türk olarak zekamı kullandım ve baktım olmayacak, dört bir yandan saldırıya uğruyoruz, Recep İvedik'in psikoloğuna yaptığı tarz elle Turkish joke yapmaya karar verdim, eli satırlı amca ve kurtadam kalakaldı, işte o anda millet koptu :D Of ne eğlenceliydi, harbiden çocukluk korkularınıza geri dönüyorsunuz ve o anda korkuyorsunuz, eğleniyorsunuz, hiç çekinmeden girin derim, hatta çoğu zaman benim gibi önden ilk giden olursanız benim gibi yere eğilin derim ama o bastıbacak Çaki yerden daha iyi yaklaşıyor :D Universal'da başka nasıl aktiviteler var derseniz; filmlerdeki bazı sahnelerin nasıl çekildiği anlatılan seyircilerin katılımıyla daha da komik hale gelen kapalı salonda yapılan canlı şovlar, filmlerde oynayan ünlü hayvan oyuncuların kapalı salon şovları, waterland, Jazcı Kardeşler (Blues Brothers)'in açık havada canlandırlması ile yapılan güzel müzikal, film ve çizgi film kahramanlarının canlandırılmış kukla hallerinin fotoğraf çektirmeniz için dolaşmaları (Drakula, Scobby Doo, Wooddy Wood, Simpsonlar, Marlyn Monroe, Transformers, Lucy..), asılı kocaman bir Jaws, anlam veremediğimiz Shreek aktivitesi, çocuklar için birçok aktivite.. Etrafta ayrıca birçok restorani kafe, bar, karnaval oyunları, filmlerden dekorlar, her sokağın farklı bir filme veya döneme göre düzenlenmiş olması gibi hoş ayrıntılar var (Fransız Sokağı, İtalyan Sokağı, İngiliz Sokağı, 1960'lar..) Kısacası Universal City'de çok eğleneceksiniz ve herkesin kendine göre bulacağı birşeyler var. Yedek foto şarjı ile gidin, yetmeyebilir. Çıkışta rodeolu kafenin bir şubesi burada bulunmakta orada bira ve rodeo eşliğinde eğlenmeye devam edebilirsiniz.
Beverly Hills: Dünyanın en pahalı caddesi, en lüks caddesi, en ihtişamlı caddesi.. Yürürken bile kendinizi ne hikmetse özel hissettiren yer. Yan yana, karşılıklı en lüks markalar, şık giyimli insanlar, alışveriş poşetleriyle lüks arabalarına inip binen kişiler.. Bijon, Armani, Louis Vitton, Dolce Gabanna, Ferre, Chanel, Gucci, Prada, Guess, Michael Kors, Bebe, Porche Design.. bunlardan sadece bazıları unuttuğum dolu var. Tek kötülüğü akşam 19.00'da tüm mağazalar kapanıyor ve bu kadar turistik bir açıkhava alışveriş yeri bomboş kalıyor, şaşırıyorsunuz. Burada fazla yemek alternatifi de yok, öyle Mc gibi ucuz yer aramayın. Size burada şubesi bulunan Cheesecake Factory'yi önerebilirim, oldukça kalabalık oluyor. Beverly Hills'te arabanızı nereye mi koyacaksınız? Beverly Hills'ten dümdüz geçip meşhur Rodeo Drive'ı da geçince karşınızda sağ tarafında kocaman Beverly Hills yazan bir park, solunda ise yemyeşil palmiyelerle ve diğer bitkilerle kaplı bir başka bulvar ve karşılıklı lüks evler göreceksiniz, işte buralara arabanızı koyabilirsiniz.
Redondo Beach: Bir haftasonu akşamı ve gecesi burada geçebilir. Bir tarafında Tarabya-Kalamış karışımı okyanus kenarı marinası ve ağır restoranları var. En hareketli yeri ise Cheesecake Factory gibi gözüküyordu, gündüz güzel fotoğraflar çıkabilir ama asıl güzel yeri buradan dümdüz C. Factory'yi solunuza alıp gidin, ıssız yoldan sonra Beyoğlu gibi kalabalık biryere geleceksiniz, Ortaköy'den bile daha küçük ama tüm gece klüpleri ve gençlik burada. Yine bir iskele mevcut. Yan yana çok güzel üç tane küçük gece klübü bulunmakta, içeriye giriş 5 dolar ve inanılmaz uzun kuyruklar oluşmakta, buralar unutmayın ki gece 01.30 da kapanıyor (Biz bilmeden 5'er dolar verip kuyrukta bekleyip girdik, 20 dak sonra kapandılar, içki de içemeden döndük.) Kimse sokakta içki içmiyor, polis sürekli kontrol ediyor. Yalnız içip içip sapıtan Amerikalı genç erkeklerden uzak durun, gözümüzle gördük yanında sevgilisi olan bir erkeğin göğüslerini taciz edenini gördük. Kısacası yan yana dolu kafe, bar, restoran var ama buradaki kişiler biraz cıvıtık geldi. Parkyeri bulmak zor, çok kalabalık, çıkışta alkollü yola fırlayan yayaları aman ezmeyin.
Manhattan Beach: Günbatımını buradaki iskelede veya kafelerde izlemek çok keyifli.. Oldukça nezih bir yer, mutlaka gidin derim. Yan yana dizilmiş güzel manzaralı kafe ve restoranlar çok hoş. Arabanızı önünüze parkedebiliyorsunuz. Burada ayrıca çok meşhur bir cupcake, dondurma, çikolata satan yer var, köşebaşında ve inanılmaz kalabalık oluyor. Yolda devamlı ikram yapılıyor, cupcakelerin görselliği karşısında şaşıracaksınız, mücevher gibiler. Bizim tavsiye ettiğimiz kafe ise buranın tam karşısında yer almakta.
Downtown: Maslak, Levent, Beşiktaş, Laleli karışımı biryer. Heryer gökdelen.. Yorumlarda sakın burada kalmayın ve gece dolaşmayın diyordu, son zamanlarda düzelmesine rağmen kötü ve tehlikeli diyorlardı ama çok da meşhurdu, Mustang'imizin üstü açıkken buraya gittik. Öğlen vakitleriydi, heryer kalabalıktı. Takım elbieli işadamları, siyahi sokak çalgıcıları, size yiyecekmiş gibi süzen hispanik diye anılan Meksikalı, Güney Amerikalı inanılmaz garip tipler, neler neler.. Arabayla tren garına doğru giderken ışıklarda durmak zorunda kaldık, güpegündüz yüzlerce siyahi yerlerde yatıyordu, çoğu homelessti, uzak olmamıza rağmen neredeyse arabayı parçalayacaklardı, bakışları buydu yani, hemen uzaklaştık tabi, biraz ıssız yerler. Arabayı günlüğü 5 dolar olan açık bir otoparka koyduk, buradaki tiplere güvenilmezdi, Allah muhafaza emanet araba.. Sonra daha kalabalık olan, hispanik kaynayan sokaklarda yürüdük. Buralarda tek başına bayansanız pek yürünmez, ayrıca çiftseniz bile akşam namazı ile birlikte yani 17.00'den sonra burada olmamanız hayrınızadır. çok şükür bir gasp filan yaşamadık ama gün boyu irkildik, bakışlar beynimizi yedi. Yine de binalar çok ihtişamlıydı, özellikle arabayla yanında geçilen pasparlak Disney binası çok etkileyici. Downtown'dan kısacası arabayla geçmek kafidir.
Marina Del Rey: Yine güzel ve ağır bir liman bölgesi, çok güzel fotoğraflar çekilebilir, Redondo'dan daha güzel, elit ve değişik çünkü yakınında göl, etrafını Amsterdam evleri gibi çevrelemiş renkli evler, şirin yeşilbaş ördekler, rüzgarda yelkenlilerin yarıştığı okyanus kenarı, foklar, daha değişik bir bisiklet parkuru, marinada sayısız tekne, göl kenarı yürüyüş yeri var. Killer adlı yakındaki güzel restoran değişik bir konsepte sahip.
China Town: Korea Town'dan tarif alıp gitmemize rağmen bulamadık, ejderhaları merak ediyordum ama nasip kısmet, Alemeda'dan bir bulamadık şurayı, amaaan, kedi köpek yiyen insanların mahallesini napayım ben, başlarına çalsınlar. (Bulamama sendromu ve hayvanseverlik)
Culver City: Sony
Pictures, Kirk Dougles Theatre, City Hall (Superman'in çekildiği
yer) burada yer alır. Sinemaya meraklıysanız hiç değilse arabayla önünden geçmenizde fayda var, nasıl gidilir diyorsanız Venice Bulvarı'nın tam tersi sağ istikamette. Ayrıca buradaki çinili mavi camiye bayılacaksınız, çok şirin.
Westwood: Gittik
de ne oldu, tavsiye etmem. UCLA (University of California Los
Angeles)' nın bulunduğu yer, çok matahmış gibi de etraftaki tüm
hediyelikçilerde bu üniversitenin ürünleri satılıyor sadece,
Hello Kitty bile UCLA'lı olmuş yani, etrafı güzel değil, sadece
öğrenciler, fastfoodçular ve sinemalar var, öğrencilere göre
düzenlenmiş bir yer, kaldı ki etrafta öğrenci de yok, olanların
da civardan haberi yok, ineklemekten veya çok içmekten beyinleri
sulanmış olabilir, bilmiyorum, yollar çok boş, mekan da güzel değil, vakit kaybı..
Pacific Highway ve
Malibu : Mustang'in üzerini
açıp 1 numaralı Pasific Highway adlı sahil yolundan elektronik
müziklerinizi açıp gidin derim. Muhteşem bir manzara ve siz..
Malibu'da Steven Spielberg ve pek çok ünlünün malikanesi
bulunmaktadır. Tabi bu evlerin çoğunu göremeyeceksiniz ama olsun. Malibu
Beach ise fotoğraf için uygun ama gidilmese de olur, çok sakin bir
yer. Zuma Beach'te ise hiçbirşey yok ve üstüne paralı. Yol boyu
gidin, arada durup foto çekip geri dönün yeterli derim, zaten yol yeterine uzun.
Grifith Park: Grifith
deyince biz sinemacılar için akan sular durur, kendisi kurguyu
bulan kişidir. Tam da yerinde, Holyywood'ta, Hollywood yazısı
önünde kendi adına bir park vardır, parkın içinde gözlem evi
ve Los Angeles Hayvanat Bahçesi bulunmaktadır. Pazar günleri için
kısa ve iyi bir alternatif olabilir.
Inglewood: Otelde
kalmak için en güzel yer, ucuz, sakin, tüm ihtiyaçlarınızı
giderebilirsiniz, çok merkezi, havalimanı, araç kiralama
şirketleri, marketler, tüm anayolların girişleri yanıbaşınızda.. Yazının başından beri diyorum, mutlaka burada kalın, hem ucuz hem güvenli, bana güvenin.
Magic Mountain Six
Flags: Dünyanın en hızlı
rollercosterı, en dik ve hızlı kulesi burada yer alıyor, girişi
50 dolar, biz kalplerimizden korkup gitmedik, biraz içimizde kaldı,
3 gün öncesinden netten bilet alınca 40 dolar, oteldeki indirim
kuponlarıyla gidip kapıda almak 45 dolar.
Disneyland: Giriş 100 dolar, Paris'tekine 30 euroya girerim daha iyi, Universal yeter derim.
Pasadena: Çok
gezmedik ama fazla beğenmedik, gidilmese de olur. Güzel bir
kilisesi var o kadar, onun dışında yaşamak için huzurlu, sessiz
bir yer, gece yolları inanılmaz karanlık, ev aralarındaki
yollarda anayolu ararken kaybolmamak imkansız. Ayrıca çok uzak bir yer, tavsiye etmiyorum. ama 1 Ocak'ta buradaysanız gidin, dünyanın birçok gülü buraya getirilip o tarihte geçit töreni yapılıyormuş. Yılmaz Morgül ve mahsun Kırmızıgül de geliyor mudur acaba? :p
Korea Town: Sakın
gitmeyin. Maslak gibi bir yer, heryer
gökdelen, sadece iş
mekanı, 17.00'de heryer kapanıyor, boşuna vakit kaybı, ayrıca 3. sınıf
bir yer..
Santa Anita Park: Tüm at yarışı severlerin gitmesi gereken bir yer. Avrupa'daki (Fransa) hipodromlar bile yanında sönük kalır (Tabi Dubai'yi bilmem orası süper gözüküyor.). Biz Breaders Cup'a yetişemedik ama benzer bir gün yaşadık diyebilirim. Santa Anita'nın açılış gününe gittik. Otopark 4 dolar, girişte camlardan insanlar birbirlerine bedava otopark giriş fişi uzatıyor mutlaka alın. Kişi başı giriş 5 dolar. Bültenler ayrıca içeride 2.50 dolara satılıyor ve el kitapçığı gibi, içinde o günkü tüm Amerika yarışları yer alıyor, oldukça kalın. Burası tam bir karnaval havasıydı, ailece gelenler, çimlerde piknik yapanlar, şapkalarıyla endam eyleyen zarif bayanlar, kızarmış tavuk patates biralarıyla ve isimlerinin yazılı olduğu sıralarda ilkokul çocukları gibi oturan 50-70 yaş aralığındaki yarış tutkunları, tek başına gelip oynayan bayanlar, limuzinler, atların çektiği köpekler, kampanyalar, tüm günün yarışlarının gösterildiği yüzlerce ekran ve değişmez yırtılan kuponlar... Çıkışta Sea Biscuit adlı meşhur atın heykelini ve duvarda kazılı adını göreceksiniz. Ben bir atın showuna 50 dolar bastım geldi (ilk üçe girmesi oyunu) ve bir de sıralı ikili buldum, daha ne olsun, tüm masrafı çıkarmıştım.
Hollywood Park Casino: Otelimizin dibinde ve adı meşhur diye gündüz gittik ama bence zaman kaybı. Zaten Los Angeles içinde rulet yasak, casinoda da ne rulet var, ne de slot makineleri. Kahvehane gibi bir ortam düşünün, fazla ses, müzik yok, renkler bir garip pastel tonu soluk ve herkes birazdan polis baskın yapacakmış gibi tedirgin canlı kağıt oyunları oynuyor, yemek yiyor. Ayrıca daha da beteri, kumarhane her oyun başına sizden yaklaşık 2 dolar kesiyor, bu asla Las Vegas'ta yok. Ayrıca özel kısmında boks müsabakaları düzenleniyor. Hiç tavsiye etmiyorum. Hollywood Park at yarışları ise hemen dibinde gerçekleşiyor, içinden geçiş var, yan yanalar. Girişte sincaplar sizi karşılıyor. Giriş en ucuz 10 dolar. Ayrıca birer bülten de dahil ama burası da zaman kaybı. Yakın ama asla Santa Anita Park gibi kalabalık ve kaliteli değil, üstelik herşey daha da pahalı, bir küçük bardak bira bile 7 dolardan başlıyor, giriş de daha pahalı, anlam veremedik, sakın gitmeyin derim.
Alışveriş: Beverly Center, Beverly Hills, Rodeo Drive, Venice Beach.. En önemli alışveriş yerleridir.
Las Vegas:
San Diego:
San Francisco:
Amerika hakkındaki
fikrim: Gittim gördüm, sevgilimin hep dediği gibi hakkında fikirlerim
bayağı değişti, insanlar küçüklükten itibaren çok saygılı
eğitiliyorlar. Karşıdaki insana saygı herşeyden önemli. Bu sizi
en etkileyen şey oluyor. En basit veya en pahalı bir mağazaya
girseniz, sadece birşeye bakıp çıksanız da değişen şey yok,
sizi inanılmaz güleryüzlü karşılayıp ilgileniyorlar, hemen
nasıl olduğunuzu, gününüzün nasıl geçtiğini soruyorlar,
marketteki kasiyerlere kadar böyle, yapmacıklık, bezginlik
görmüyorsunuz. Herkes işini seviyor çünkü herkes karşılığını
alıyor. Herkes kendine vakit ayırmasını biliyor. Spor yapmak,
aileyle ilgilenmek, köpeği dolaştırmak, bahçeyi görsel ve
düzenli tutmak çok önemli. Bütün karayolları çok ama çok
düzenli, en kötü bölge bile düzenli, boş geçilmemiş, devlet
değer vermiş, burası Tarlabaşı
uğraşılmaz dememiş, insana değer verilmiş. Benim için en kötü
yanı sokaklarda hiç kedi ve köpek yok, Avrupa gibi bu konuda çok
sertler. Hepsi barınaklarda ölümü bekliyorlar, her hafta yenileri
öldürülüyor, bu çok acı, ve umarım bizim devletimiz de bunu
dikkate almaz ve 5199 kanununu onaylamaz. Sonuç
olarak Amerika, California, Los Angeles deyince aklınızda düzen,
saygı, güzel evler, Mc, taco, outletler, muhteşem güneş batışı,
inanılmaz uzun türdeki (Mexican Fann Palm Tree) enfes palmiyeler, Venice Beach aklınızda
kalan şeyler oluyor. Las
Vegas deyince çılgınlık, ışıltı, kumar, gece hayatı, San
Diego deyince de 5. Cadde.. Kısacası
mutlaka gidin derim, palmiyeleri çook özlediiim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder